Maranların ecesi olan Şahmeran da halkı tarafından çok sevilen, çok iyi niyetli bir varlıkmış. Bir gün Cemşab isimli bir genç, arkadaşları ile Tarsus mağaralarında bal aramaya koyulmuş. Cemşab mağaranın derinliklerine girip çıkarttığı balı arkadaşlarına verdiğinde, arkadaşları balı alıp kaçmış ve Cemşab’ı mağarada bırakmışlar. Cemşab ne yapacağını bilemez halde etrafına bakarken yerde küçük bir delik görmüş. Deliğin içinden ışık çıkıyormuş, Cemşab ne olduğunu merak edip cebindeki bıçakla deliği kazıyarak içine bakmış ve ömr-ü hayatında gördüğü en güzel bahçeyi bulmuş. Çaresizlik ve merakla bahçeye giren Cemşab, Şahmeran ile tanışmış. Zaman içerisinde Şahmeran’dan hekimlik öğrenmiş ve onun güvenini kazanmış. Bir gün ailesinin özlemine dayanamayacağını anlayan Cemşab, evine dönmeye karar vermiş. Şahmeran da sevgili dostu Cemşab’a, Maranların yerini asla kimseye söylememesi gerektiğini sıkı sıkı tembihlemiş. Gel zaman git zaman, Cemşab bu sırrı uzun sure saklamış. Bir gün, ülkenin padişahı amansız bir hastalığa yakalanmış. Ülkedeki hiç bir hekim bu hastalığa çare olamayınca Vezir ancak Şahmeran’ın bu derde deva olabileceğine inanmış ve ülkedeki herkesi tek tek sorguya çekmiş.